Barış Çakmakçı

Barış Çakmakçı - vitruta

Good People of Vitruta üyelerinden Barış Çakmakçı, kendisine yönlendirdiğimiz yedi soruyu cevapladı ve Vitruta’da yer alan en beğendiği beş ürünü bizimle paylaştı.

Biraz kendinden bahsedebilir misin?

Grafik sanatçısı bir baba ve ilkokul öğretmeni bir annenin tek çocuğu olarak 1979’da doğdum. Birinden aldığım hayata sanat perspektifinden bakma vizyonunu ötekinden aldığım dışadönük sosyallik nosyonlarıyla birleştirip, üzerine Alman disiplinini de ekleyince ortaya karışık bir ben çıktı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde aldığım Sosyoloji formasyonumu Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım yüksek lisansıyla birleştirince ise dünü, bugünü ve yarını iyi anlamaya çalışan bir editör/gazeteci/yazar/küratör oldum. Bir yanım geçmişin estetiğini melankoli çukuruna düşmeden anlamaya çalışırken diğer yanım ise hep en yeni, en inovatif, en dijital olanın peşinde koşuyor. 

Senin için İstanbul’da keyifli bir gün nedir? Neler yaparsın?

Konu İstanbul olunca, Bedri Rahmi’nin deyimiyle, “onu düşündükçe çakıl taşları ısınıyor içimde”. Bunu zaten Instagram hesabımdaki paylaşımlarından da anlamanız mümkün: (@barisch) Gün geçmiyor ki, bu şehir beni artık şaşırtmaz diye düşündükçe, 40 yıldır hiç görmediğim bir şey belirivermesin karşımda. Bu bazen Gedikpaşa’da bir Bizans sarnıcı, bazen Boğaz sırtlarında metruk bir Musevi mezarlığı, kimi zaman bir binanın girişinde yer alan Levanten bir mimarın imzası kimi zaman da Beyoğlu’nun bir arka mahallesindeki misyoner hastanesi olmasın. Ben İstanbul’da doğdum, büyüdüm, yaşadım ve yaşlanıyorum. O yüzden İstanbul’daki en keyifli günüm, sanırım kendi başıma sakin bir Pazar sabahı boş boş farklı semtlerde yürüdüğüm her günüm olabilir. (Yedikule’yi, Kandilli’yi, Yeşilköy’ü ve Suadiye’yi nedense ayrı severim.) 

Peki biraz dışarı çıkarsak, senin için ideal bir tatil nedir? Bugüne kadar gördüğün, en beğendiğin yerler neresi, buralardan bize verebileceğin bir tavsiye var mı?

Ben Avrupacıyım. Antwerp, Marsilya ya da Ljubljana gibi, küçük ama detaya indikçe zenginleşen şehirleri seviyorum. Milano, Paris ya da Berlin artık sadece iş amaçlı gittikçe keyif veriyor. Gitmeyi en çok istediğim iki yer, Faroe Adaları ve Tokyo. Deniz tatili için vazgeçilmezim ise Midilli ve Gökçeada. Gökçeada’nın farklı katmanlara sahip kültürel yapısını deşmeyi, hikayelerini okumayı çok seviyorum.

Peki bu tatilin için valizini hazırlarken olmazsa olmazın nedir? Yanına neler alırsın?

İster bir ada ister küçük bir Avrupa şehri olsun yanıma mutlaka okumak için mutlaka bir kitap alırım. Bakım kremi, ağrı kesici ve fazladan tişört dışında çok fazla doldurmam. Eskiden olsa saymakla bitmezdi ama son birkaç senedir neredeyse bir backpack’le gidiyorum; yetiyor.

Son dönemlerde seni etkileyen kitap/müzik/film tavsiyelerin var mı?
Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Comics and Arts Festival’den Türkçe’ye çevrilmiş Saniyede Beş Santimetre isimli bir manga kitabı aldım. Yazarının isteği üzerine sondan başlayan ve akışı da tersten giden bir kitap. Zihnimi cayır cayır yakması çok iyi geldi. Beynimin başka çalıştığını hissettim. Müzik her daim dinliyorum ama asla bir gün dinlediğim ertesi günü tutmuyor. Bu ara herkes gibi Ezhelci bir tarafım var. Film ise çok net: Joker!


Bu aralar hepimizin hayatında yer alan platformlar var bir de; Netflix, Youtube, sesli kitaplar, podcast uygulamaları… Bunlardan hangileri ne ölçüde hayatının içinde? Bizle belki favori kanallarını, podcast serilerini ya da en sevdiğin dizileri-belgeselleri paylaşmak istersin?

Tabii. En sevdiğim tarz! Favori kanalım Netflix. Soyut Düşünce belgeselinin Olafur Eliasson, Ruth Carter ve Jonathan Hoefler bölümlerini zevkten dört köşe olarak izledim. Podcast’te ise iki favorim var: Açık Radyo’da Vedat Ozan’ın Koku’su ve Benan Kapucu’nun Botanitopya’sı.