PART MAG İçerik ve Projeler Direktörü Deniz Bulutsuz ile bir araya geldik ve hem değişen dünya koşullarında markaların dönüşümünü hem de içinde bulunduğumuz bu süreci nasıl değerlendirebileceğimizi sorduk.
Artık günleri birbirine karıştırdığımız, yapacak tarif bulamadığımız, Netflix önerilerini bir kaç defa tükettiğimiz noktadayız. 31 Aralık 2019’da Wuhan’da bildirilen, 11 Şubat’da ismi konularak hayatımıza giren COVID-19 Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak tescilleneli 2 ayı geçti. Etkilerini global olarak hissettiğimiz bu salgın aklımıza gelebilecek her sektörü olabilecek en kötü şekilde vurdu ve vurmaya devam ediyor. İş gücü, verim, üreticilik sıfıra yakınlara sürüklendi. Psikolojiler evde kapana kısılmışken nasıl para kazanacağız diye düşünmekten alt üst. Ekonomi Dünya Savaşları sırasında yaşanan sıkıntılarla kafa tutacak buhranlardan geçiyor. Neden, süreç ve sonuçla ilgiliyse bu kadar dijital bir dünyada pek tabii her kafadan bir ses çıkıyor. Bazıları freni patlamış gibi üreten, tüketen ve ısınan bu Dünyanın soğuması için devletler arası bir danışıklı dövüş olduğuna inanıyor. Bir kısım Amerika’nın oyunu diyor. Durum böyle olsa da olmasa da Dünyanın yavaşlamasına neden olduğunu daha ilk haftalarında gözle görmeye başlayan milyonlarca insan var.
İnsanlar evlerindeyken, zararlı gaz salınımı azalıyor, Venedik’de kanallar temizleniyor, ozon tabakası iyileşiyor, büyük şehirlerin sokaklarında gezinen nesli tükenmekte olan hayvanlar YouTube’a düşüyor. Bilim adamlarının verdiği bilgiler sayesinde her şerde bir hayır vardır tarafını da es geçmeden yapamıyoruz.
İlk bir kaç hafta ne yapacağını bilemeyen markalar artık kendilerine bir ses, bir amaç ve bir proje bulup yollarına böyle devam etme kararı aldılar bile. Biz dergiciler, moda ve eğlence sektöründe olanlar için içinden nasıl çıkacağımızı kara kara düşündüğümüz bir felaket de olabilir, kendimizi geliştirip yaratıcılığın sınırları zorlayacağımız bir sınav da. Geride bıraktığımız süreçte etkilenen tüm sektörlerin virüsün yayılmasına ve yol açtığı engellere dayanışma, kararlılık ve yaratıcılıkla karşılık verdiğine şahit olduk.
Büyük şirketler milyon dolarlık bağışlarda bulunurken meslek liselerinde hastaneler için solunum cihazları geliştiriyor, tasarımcılar hastaneler için kişisel koruyucu ekipman ve siviller için maske üretiyor. Vogue ilk küresel diyalog serisi olan Vogue Global Network projesini başlattı. Dört gün süren diyaloglar Zoom üzerinden düzenlendi ve her gün evimize Anna Wintour’dan Marc Jacobs’a, Olivier Roustein’den Virgil Abloh’ya global isimler konuk oldu. İzolasyonun yaratıcılık ve tasarım üzerindeki etkisinden perakende mağazaların ve e-ticaretin geleceğine, moda endüstrisini etkileyen geniş bir konu yelpazesi hakkında ufkumuzu açtı. Konuşmalar boyunca defalarca duyduğumuz kelimelerden biri de tabii ki “sürdürülebilirlik” oldu.
Kaderin bir cilvesi olacak ki tüm bu fikir alışverişi World Earth Day – Dünya Günü olarak kutlanan 22 Nisan’dan hemen bir hafta önceye denk geldi. Dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla ortaya çıkan bu gün, açıklamasına ve amacına baktığınızda aslında şu an karşı karşıya kaldığımız durumla ve verdiğimiz tepkilerle birebir bağlantılı. 1970 yılından beri Dünya Günü kutlayan onlarca ülkede “sürdürülebilirlik” başlığı da çok uzun zamandır gündemdeki maddelerden. Şehir bölge planlama, mimari, moda, gastronomi ve teknoloji alanlarında hızla yayılan bu anlayış COVİD-19 ile popülaritesini hızla ikiye katlamış durumda.
Ancak binlerce çalışanı olan global şirketlerden evde üretim yapan butik işletmelere kadar hakkında düşünülen ve projeler geliştirilen sürdürülebilirliğin virüs salgınına verilen acil ve üzerine düşünülmemiş tepkilerin kurbanı olduğunu da atlamamak gerekli. Dünya çapında “ihtiyaç” karşılamak adına nasıl ve nereye ulaştırılacağı düşünülmeden üretilen on binlerce maske ve önlüğün ihtiyaç sahiplerine gidemeden yollarda atık haline gelmesi bu örneklerden sadece biri. “COVID-19 indirimi” adı altında pazarlama stratejisi yürüten markaların sayısı ise insanı şaşırtacak kadar çok. Krizi fırsata çevirmek isteyen veya “kriz anında en büyük ve en hızlı yardım elini ben uzatacağım” diyenler yarardan çok zarar mı sağlıyor sorusu bence bu süreçte herkesin dönüp de kendine sorması gerekenlerin başında geliyor.
Bilinçli ve sürdürülebilir üretim-tüketim zincirinin bu süreçte ve sonrasında hiç olmadığı kadar önemli olacağına şüphe yok. Bu nedenle bireysel ya da kurumsal olarak bu sürecin içerisinde ne kadar yaratıcı, çözümcü ve pozitif olacağımızın ileride kendimiz ve markamız için oluşturduğumuz imajın ve başarının ana belirleyicilerinden olacağını unutmamak gerek. Peki şimdi evdeyken ne mi yapmak lazım? Bana sorarsanız mümkün olabildiğince araştırmak, gözlemlemek ve elimizdeki bu kadar boş zamanı daha iyi işlerin hayalini kurup projesini geliştirerek geçirmek fena fikir olmayabilir.
Deniz Bulutsuz
PART MAG İçerik ve Projeler Direktörü
Bu arada hazır Dünya Günü’ne değinmişken, aşağıdaki videoyu da sadece izleyerek 1 ağaç dikilmesine katkıda bulunabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=_nDUxCVcZpo