Good People of vitruta: Ecem Korkmaz Gelal
Good People of vitruta’nın yeni üyesi Ecem Korkmaz Gelal, kendisine yönlendirdiğimiz soruları cevapladı.
Ecem hoş geldin. Seni Good People of vitruta’yı takip edenlere tanıtalım. Ecem Korkmaz Gelal kimdir? Neler yapıyor, nasıl başladı, nasıl devam ediyor?
Doğma büyüme İstanbullu’yum. Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği’nden mezun oldum. Matematikçi bi insanım, veriyle uğraşmayı çok severim. Türkiye’de mühendislik yapmanın tam hayal ettiğim şekilde olmayacağını fark ettiğimde, kendimi marketing’de buldum gibi oldu. İlk olarak 4 sene Turkcell’de çalıştım ve kariyerimin o dönemi kurumsal bir yapıyı yakından tanıma ve iş disiplini edinme açısından önemli bir tecrübeydi.
Kurumsal şirkette geçirdiğim dört senenin ardından Twentify’da çalışmaya başladım ve bir sene boyunca startup dünyasını yakından tanıma fırsatı edindim.
Tabii bu esnada bir taraftan farklı projelerim de oluyordu. Örneğin, İstanbul’un bir gün bir startup hub'ı olacağını ve bu startupların çalışanlara ihtiyaç duyacağını öngörerek buna odaklanmış bir platform olmadığını fark ettiğim için startupjobs.istanbul’u hayata geçirdim.
Bu proje hem bana start up dünyasına dair çok şey öğretti hem de işe alım süreçlerini öğrenmem için çok faydası oldu. Twentify sonrası benim için “next thing” ne olacak diye düşünürken startupjobs.istanbul’da ne kadar çok yazılımcı ilanı olduğunu farkettiğimde: “Herkes yazılımcı arıyor fakat kimse bulamıyor. Burada bir açık var ve burayı hedefleyen bir işe girebilirim.” diye düşündüm ve de 2019’da eşim Erdem’le TalentGrid’i kurduk.
Peki son dönemde ismini bizim de çok duyduğumuz TalentGrid nedir? Kısaca bahsedebilir misin?
TalentGrid yazılımcılarla teknoloji şirketlerini eşleştiren bir platform. Yazılımcılara olan talebin artmasıyla beraber geleneksel iş ilanı postlama, iş başvurusu ve değerlendirme süreci, bu profiller özelinde tamamen tersine döndü. TalentGrid de Türkiye’de bunun öncüsü oldu diyebilirim.
Şirketlerin yazılımcı ararken harcadıkları efor ve zamanı, yazılımcıların ise maruz
kaldıkları gürültüyü azaltmak platformun öncelikli hedefi. Sistem şöyle işliyor: yazılımcılar TalentGrid’de kendilerine bir profil oluşturuyorlar. Hangi teknolojileri bildiklerini, hangi yeteneklere sahip olduklarını ve iş değiştirmek için ne tür
kriterleri olduğunu profillerine giriyorlar. Biz de geliştirdiğimiz eşleştirme algoritmasıyla platformumuzdaki şirketlerle yazılımcıları eşleştiriyoruz.
TalentGrid’le startup dünyasına gireli yaklaşık iki yıl oldu, şu an 3 kurucu ortak ve 18 kişilik bir ekibiz, önümüzdeki dönem daha da büyüyeceğiz. Ben de hayatımı yüzde yüz yazılımcılar ekseninde oluşturmuş durumdayım. Tabii yazılımcılara talep sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada var. Biz de bu yıl rotamızı daha çok global/yabancı şirketlere döndürerek, bu şirketlerin, Türkiye gibi gelişmekte olan pazarlardaki yazılımcılara erişimini sağlamak adına bir köprü görevi görmek
istiyoruz.
O zaman tam bu noktada ben de TalentGrid’ten vitruta’ya bir köprü kurayım :) Hem kurumsal hem startup tarafını görmüş biri olarak günlük hayatındaki giyim alışkanlıklarının nasıl değiştiğini anlatabilir misin?
Lifestyle bu iki dünya arasında çok değişiyor zaten. Ben mezun olmadan önce zorunlu stajını fabrikada yapmış, sonra Turkcell’de kurumsal pazarlamayı Genel Müdürlük ortamında tecrübe etmiş biriyim. İş hayatında ceket gömleğe de maruz kaldım, topuklu ayakkabılar giymek zorunda da kaldım. Hala duruyor zaten o ayakkabılar. Ne yapıyorsun, ne zaman giyiyorsun dersen; artık sadece düğünlerde giyiyorum :)
Startup dünyasına geçişle birlikte tabii ki sneakerlara geçiş beni inanılmaz mutlu etti. Zaten evden çalışma alışkanlığıyla da hangi saatte çalışılacağına dair bile bir baskı yokken, bu zamanda şirketlerin artık ne giyileceğine dair bir kural koymasının da mümkün olmadığını düşünüyorum.
Ben kendim de tarz olarak rahat giyinmeyi seviyorum: bol bir gömlek, güzel bir jean, altına sevdiğim bir sneaker. Bu yüzden vitruta’daki markalar bana çok hitap ediyor.
İstanbul’da en çok nerelerde zaman geçiriyorsun?
İstanbul’da Boğaz’ı çok seviyorum. Yaklaşık 9 senedir Arnavutköy’de yaşıyorum. Ben Arnavutköy’e taşındığımda sadece balıkçılar vardı; balıkçı olmayan tek yer de şu anki Eylül (eski Luzia)’nın yerinde olan Büfedebar isimli kokteylle birlikte tost satan garip konseptli bir yerdi. Tabii artık şu an çok popüler bir semt. Bana sorarsanız eski hali çok daha güzeldi ama mahalle hissiyatını bir ölçüde hala korumaya çalışmasıyla bendeki yeri her zaman ayrı.
Bir süredir en keyif aldığım aktivite Arnavutköy-Rumeli Kavağı arası boğaz rotasında bisiklet sürmek. Erdem’le beraber bisiklet işine biraz yatırım yaptık, haftada en az 1 sabah beraber bisiklete çıkıyoruz.
Sinemanın da senin için özel bir yeri olduğunu biliyorum.
Hayatta en sevdiğim şeylerden biri film izlemek. Özellikle Avrupa, Uzak Doğu ve İran sinemasını çok sever, yakından takip ederim. Her film ayrı bir dünyaya açılan yeni bir kapı benim için; bu yüzden izlemeyi de, üzerine düşünmeyi de, okumayı da, arkadaşlarımla değerlendirmeyi de çok severim. Örneğin ilk izlediğimde Antonioni’nin iletişimsizlik üçlemesinin (L’Avventura, La Notte, L’eclisse) üzerimdeki etkisi muazzamdı. Modernleşme, şehir silüetleri, bu modernleşmeyle değişen insanın çevresiyle ilişkisi, ikili ilişkiler, yalnızlık…
Pandemide sosyalleşme ve şehir hayatının bir anda gündelik yaşamımızdan çıkmasıyla, bu temalar, üstüne tekrar düşünülesi bir hale geldi. Kendi adıma pandeminin başından bu yana en çok özlediğim şeylerden biri sinemaya gitmek oldu. İstanbul’da tam da bu mevsimde festivalleri takip etmek, filmleri incelemek, o film seanslarına göre Beyoğlu sokaklarında koşturmak, Ara Cafe’de bir yemek yemek, Urban’da bir kahve içmek… Sadece bu ritüelden dolayı bile Beyoğlu hep çok değerlidir benim için.
Podcast dinlemekten de çok keyif aldığını biliyorum bu arada.
Evet, özellikle uzun araba yolculuklarında Erdem’le çok güzel bir ritüelimiz var. Yola çıktığımızda ilk olarak biraz daha bilgi yükleyen Fularsız Entellik gibi podcastlerle başlayıp, sonra Nilay Örnek’in Nasıl Olunur’u gibi biraz daha rahat sohbetleri dinlediğimiz, gideceğimiz yere yaklaşırken de daha eğlenceli Rabarba Talk gibi podcastlerle yolculuğumuzu tamamlamak seyahat rutinlerimizden biri haline geldi.
Ecem'in seçtikleri:
Les Benjamins Tişört
Reebok Sneaker
Rains Laptop Kılıfı
Fine People Community Gömlek
Miklan Kolye