Good People of Vitruta

Gamze Kantarcıoğlu

Gamze Kantarcıoğlu, Good People of Vitruta’nın yeni üyesi oldu! Gamze ile çok fazla ortak arkadaşımızın olmasının yanı sıra bir taraftan birbiriyle temas içinde sektörlerde de çalıştığımız için yollarımız sürekli kesişiyordu. Geçtiğimiz yıl daha sık görüşmeye başladıktan sonra hep istediğimiz buluşmayı gerçekleştirip Pera sokaklarında gezdik, Comedus'ta birer kadeh şarap içtik ve bu güzel sohbeti gerçekleştirdik. Sizler de keyifle okursunuz umarım.

Gamze hoş geldin! İlk soruyu hemen sorup atlatalım, en formal sorumuz bu çünkü sanırım.🙂 Gamze Kantarcıoğlu kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?


Hoş buldum Selçuk! Öncelikle beni tatlı topluluğunuzun bir parçası yaptığınız için çok teşekkür ederim. “Gamze Kantarcıoğlu kimdir” çok ciddi bir soru gibi geldi, kendimi çok mühim hissettim! Şöyle başlayayım: Yarışmaya 1989 yılında İzmir’den katıldım. İlkokulda ailemle İstanbul’a taşındık, o zamandan beri burada yaşıyorum. Yaklaşık 10 yıldır medya sektöründe editör/yazar olarak çalışıyorum. Son üç yıldır ise Vogue Türkiye’nin yazı işleri müdürüyüm, çok havalı bir unvanım var! “Müdür” lafı komik geliyor aslında; bir yandan “müdür” olabilecek kadar ciddi biri değilim bence ama diğer yandan işimi çok ciddiye aldığım için de bana pek uygun. 

Genelde tam ters rolde oluyorsun, soruyu soran tarafsın. Nasıl başladı bu dergicilik dünyasına girişin, en çok neler etkiledi seni kariyerinin başında?


İnsanlar genelde sektöre nasıl girdiğimi merak ediyor. Gazetecilik mezunu değilim, alaylıyım. Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji okurken İnfomag Yayıncılık’ta staj yapmaya başladım, gerisi pamuk ipliği gibi geldi diyebilirim. Türk Hava Yolları’nın uçak içinde okunan dergisi Skylife’ta çalıştım yıllarca. Women’s Health ve Psychologies dergilerinde çalıştım; Istanbul Art News, XOXO, The Culture Trip, Based Istanbul, ArtDog gibi yayınlar için konular yazdım, röportajlar yaptım. Markalar için metin yazarlığı yaptım, basın bültenleri hazırladım, metin editörlüğü yaptım.


Dergicilik sektörüne girişimin başlangıcı muhtemelen çocukluk/ergenlik yıllarıma kadar gidiyor. Cosmo Girl, Hey Girl, Blue Jean, Roll, daha sonra Aktüel, Tempo, Billboard, Rolling Stone… Hatta CNBC-e dergi! Bu dergilerin yeni sayılarının kapağında kimler olacak, kimin posterini verecekler, hangi anketler var (ve anketin sonucuna göre 7-B’den Berk benden hoşlanıyor muydu??) diye merakla beklerdim. Genel olarak hafızam çok güçlü değildir ama bu dergilere duyduğum heyecan ve tutkuyu çok net hatırlıyorum. Televizyonda, dizilerde, kliplerde gördüğüm insanların röportajlarını okumak, onların günlüğünü okuyormuşum gibi bir haz verirdi bana. Beni dergiciliğe iten de bu haz oldu belki: Merak etme ve merak edileni öğrendiğinde aldığın haz.


Dergiciliğin ya da pencereyi biraz daha genişletirsek yayıncılığın benim için kesinlikle en etkileyici kısmı sürekli yeniliklerin peşinde olmak ve bunları başkalarıyla paylaşmak. Gidip birilerine stalker gibi görünmeden istediklerini sorabilmek. Merak ettiğin bir konuyu araştırıp yazmak için birilerinin seni görevlendirmesi ve üzerine bir de para almak. Meraklı bireylerin yapabileceği en güzel mesleklerden biri bence. 

Vogue artık o kadar çok mecrada karşımıza çıkıyor ki, bu tempo seni yormuyor mu, nasıl adapte oluyorsunuz bu kadar çok farklı alana?


Yoruyor, yalan değil! Dışarıdan çok “laylaylom” görünür dergi sektörü ama aslında az zamanda çok iş çıkarılan; sıkı deadline’larla, kaprisli celebrity’lerle, tuhaf menajerlerle, ısrarcı olmayı abartabilen PR’cılarla çevrili bir dünya burası. Birçok iş gibi, bu da “sevmeden yapılmaz” işlerden.


Açıkçası yıllar içinde çalıştığım alanlar değişse de meraklı yaklaşımım ve bir iş ortaya koyarken gösterdiğim titizlik pek değişmedi, dolayısıyla farklı konulara kolayca adapte olabildim bence. İleride moda değil başka bir sektörün içine girsem de, eğer onu da merak ediyorsam yalar yutarım gibi geliyor.


Bir taraftan da resim yapıyorsun tabii, bunu da konuşalım. :) 


Nasıl konuşacağız bilmiyorum, ben utangacım baya bu konuda. :)

Ne zaman başladı bu tutkun, nasıl başladı, nelerden etkileniyorsun?


Sanırım içten içe yıllardır resim yapmaya biraz yatkınlığım olduğunu biliyordum. Ne bileyim; lisede hocaları çizerdim karikatür gibi, insanlar benzetirdi, komik bulurdu filan. Yıllar yıllar sonra, bu hayatta bir hobim olsun diye önce gittim suluboya takımı aldım hevesli hevesli. Baktım çizdiğim elmalar elmaya, armutlar armuda benziyor; bir kursa gideyim dedim. Moda’daki resim atölyesi Moda127’ye gitmeye başladım, orada canım hocalarım Asuman ve Özeren benim sabırsızlıklarımı ve yapamayınca sinirlenen triplerimi epey bir çektiler.


Resim yapmak, beni başka şeylerden uzaklaştırdığı için seviyorum, “offline” saatlerim oluyor resim saatlerim. Sanatsal olarak büyük hırsların peşinde olduğumu söyleyemem maalesef, keşke olsam. Genelde çiçek-böcek, kedi-köpek, deniz-plaj gibi çocuksu şeylerin resimlerini yapmayı seviyorum. Yaparken beni mutlu eden görüntüleri ve renkleri seçiyorum. İzleyici olarak da öyle; David Hockney, Etel Adnan ya da Wayne Thiebaud gibi neşeli ressamların eserlerine bakmak bana mutluluk veriyor. Resim konusunda profesyonel hedeflerim olmamakla birlikte eşe – dosta sipariş işler yapıyorum, buradan reklamımı yapayım. Sipariş almak iyi de oluyor, beni kamçılıyor, her yeni iş yeni bir imtihan oluyor. Yoksa epey tembel olabiliyorum bu konuda. 

Peki çok yakın arkadaşların Ecem ve Melike'yle yıllar sonra tekrar aynı community'de olmak nasıl bir duygu? :)


Benim çevremde hep harika insanlar olur, daima öyle oldu. İlkokulda da, üniversitede de, şu anki iş çevremde de ilginç kişiler bir şekilde beni buluyor ya da ben onları buluyorum. Başka bir deyişle güzel enerjiye sahip olanlar birbirini buluyor herhalde. Ecem ve Melike gibi altın kızların yanı sıra Good People’da başkalarını da tanıyacağım için heyecanlıyım.


Son olarak Vitruta'da en sevdiğin üç markayı öğrenebilir miyiz?


İlk sırada Camper var. Tüm ayakkabılarımdan vazgeçmem gerekse geriye bir tek Camper’larımı bırakırdım; hem çok rahatlar hem de tasarımlarına bayılıyorum. Yerli markalardan Vatka.co’nun 70’ler esintili, saykodelik tasarımlarını eğlenceli buluyorum. Chimi ise yeni favori gözlük markam olmaya aday. Gözlük konusunda epey seçiciyim çünkü yüzüme her gözlüğü yakıştırmam ama Chimi’den ne denesem şak diye oturdu yüzüme.


Stylingini Melis Güven'in yaptığı ve Gamze Kantarcıoğlu'nun çekimde kullandığı ve seçtiği ürünler için buraya tıklayabilirsiniz.