Good People of vitruta: Kıvanç Müçek

Kıvanç Müçek, vitruta’nın hayata geçmesinden öncesine bile şahit olan çok yakın dostumuz. Aynı zamanda da Good People of vitruta’nın ilk üyelerinden biri. O zamanlar daha çok yazı üzerinden ilerlediğimiz Good People zamanla çekimlerle, buluşmalarla, etkinliklerle kocaman bir komünite haline geldi fakat Kıvanç’la hala doğru düzgün bir fotoğraf çekimi yapamamıştık. Bunu değiştirmek için İstanbul’da olduğu bir hafta Kıvanç’ı yakalayıp Kanyon’a davet ettik. Bir hafta içi sabahı kahvemizi içip, sohbet ettik sonra da Kanyon’da gezip çok güzel bir çekim gerçekleştirdik. Sizi bu güzel fotoğraflar ve sohbetle baş başa bırakıyoruz.

Kıvanç, Good People of vitruta’nın ilk üyelerinden biri olsan da bazı soruları tekrar tekrar sormak çok keyifli! Daha da yakından takip edilen Good People için yine klasik sorumuzla başlayalım: Kıvanç Müçek kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?

Zamanında şöyle bir soruya rastlamıştım: "Meslek, mekan, akrabalık ve millet gibi kavramlardan uzak durarak kendini nasıl tanımlarsın?" İlk soruna bu perspektiften cevap vermeye çalışayım. Kendimi ve çevremi daha çok algılamaya çalışan, sorularla arası iyi, detaylara inmekten ve denemekten korkmayan, “komünite” kavramına yürekten inanan birisiyim diyebilirim. Antalya’da doğdum, hep deniz kenarında büyüdüm. Daha sonra Boğaziçi’nde geçirdiğim 5 yıl boyunca hem şu anki mesleğim olan veri analistliğinin temellerini edindim, hem de farklı disiplinlere olan ilgimi besleyecek arkadaşlıklar kurdum. İşim gereği bir süre Güney Afrika, bir süre de Türkiye tecrübelerimin ardından, son 6 yıldır Dubai’de bir medya şirketinde çalışıyorum. Bir yandan da çeşitli illüstrasyonlar, yazılar ve öykülerle sürekli olarak bu alanlardaki konfor alanımın bir adım daha dışına basmakla meşgulüm.

Dubai’de geçen 6 sene oldukça uzun bir süre. Orada uzun seneler geçirip neredeyse “Dubaili” olmak nasıl bir duygu? Nasıl anlatıyorsun çevrende soranlara?

Evet, burada 6 yıl ciddi bir zaman. Birçok insan Dubai’yi bir durak olarak görürken, belki biraz da pandeminin bir süre bizleri durdurmasıyla, benim artık evim oldu. Bir sahil şehri olması, gün içinde bile deniz kenarına inebilme imkanı bana Antalya’yı anımsatıyor. Bu sanırım hayat boyu yaşamak istediğim bir his olarak kalacak bende. Öte yandan sıcağı başka bir sıcak, tarifi yok. Ama insan zamanla buna da alışıyor. Günlük hayat ise epey daha farklı diyebilirim. Expat nüfus nedeniyle buranın kendine özgü bir dinamiği var. Günlük yaşamda olan ufak sorunları çözmek genellikle kolay ve bu ciddi bir yaşam konforu getiriyor. Bu durumun insanı biraz şımarttığını da söylemek mümkün, o yüzden insanın arada bir durum kontrolü yapması gerekiyor diye düşünüyorum. Yoksa şehrin rahatlığında veya sunduğu imkanlarda kaybolmak çok kolay olabiliyor. 

Sana 2019’daki röportajımızda “Senin için Dubai’de keyifli bir gün nedir? Neler yaparsın?” diye sormuşuz ve uzunca, çok güzel bir cevap vermişsin. Aradan geçen 3 sene o cevabından neleri değiştirdi, neleri çıkardı, neleri ekledi? Çok merak ediyorum.

Aslına bakarsan bu sorunun bir yarısını da "pandemi neleri değiştirdi" olarak düşünmek mümkün. Böyle olunca bir önceki keyifli bir gün rutinine biraz daha açık hava eklemiş oldum. E haliyle bizde bu park değil de, plaj buluşması olarak hayat buluyor. Genellikle şehir içindeki plajları tercih ediyoruz. Ancak kimi zaman komşu emirliklerden biri olan Umm Al Quwain'e gittiğimiz de oluyor.

Bir de Dubai’de kahve kültürü epey yaygın ve her hafta yeni bir kafe açılıyor. Haftalık keyif rutinimin bir parçası olarak bu kafelerden birine gidip, biraz "me time" geçirmeyi de iyice düzenli hale getirdim diyebilirim. Kimi zaman bir şeyler okuyorum, kimi zaman çiziyorum veya yazıyorum. Kendimle yaptığım bu buluşmaların da beni beslediğini düşünüyorum.

Son 3 senede aynı kalan en önemli şey ise spor. Fonksiyonel antrenmanların yanına, Dubai'de olmanın nimeti olarak biraz wakesurf biraz da padel tenis ekledim bu dönemde.

Peki vitruta bir insan olsa ve Dubai’yi ilk kez ziyaret etse nereleri görmekten, hangi mekanları ziyaret etmekten keyif alırdı?

Benim gözümdeki vitruta farklı kültürlere açık ve sanata ilgisi olan bir insan. Bu nedenle geldiğinde Alserkal’deki ve Design District’teki etkinlik takvimlerini bir gözden geçirirdi. Cinema Akil’den kendine bir film seçerdi. Mümkünse Dubai’ye gelişini Sole DXB festivaline denk getirmeye çalışırdı. Al Wasl’daki veya Jumeirah’taki kafelere bir uğrardı. Ayrıca vitruta’nın eğlenceyi sevdiğini de biliyorum. Bir Dubai brunchına giderdi kesin, ona da eminim. Öte yandan vitruta’nın kaçırmaması gereken şey en önemli Dubai deneyimi ise çöl. Çöl, bizim hiç aşina olmadığımız apayrı bir doğa formu. Gün batımında uçsuz bucaksız kumları görmek veya etrafta tek bir canlı yokken olan o mutlak sessizliği duymak başka bir yerde benzeri yaşanamayacak bir his. Çölün o görkemli ürkütücülüğünden sonra vitruta'yla sürdürülebilirlik üzerine biraz daha konuşmak isterdim.

İstanbul’a geldiğin zaman nerelere uğramadan dönmüyorsun? Var mı çok özlediğin, aklına gelince “keşke orada olsaydım” dediğin yerler?

Mekanları değil de hisleri özlüyor insan. Bunca zaman gide gele bir hasret reçetesi çıkardım ben de kendime. Birçok vitrutasever gibi, Pera benim için de artık “mahalle”. Buna ek olarak Arnavutköy-Bebek hattının veya okulun verdiği his de bir başka. Bazen Boğaz'a yürüyüşe inmiş buluyorum kendimi, bazen de Boğaziçi’nin misafirhanesinde kalıyorum eski günlerin hatırına. Üçlemenin son ayağı da gün batımını görebileceğim herhangi bir rooftop. İstanbul'un güzelliğini görebilmek için bazen içinden biraz sıyrılmak gerekebiliyor. Son ziyaretimde Simone'da bıraktım kalbimi.

Bir tarafta veri analisti bir Kıvanç var. Diğer tarafta okumaya meraklı, yazan, çizen, yaratan, sürekli bir şeylerin peşinde bir Kıvanç. Bu arayışa seni iten şey ne? Nelerden ilham alıyorsun zaman zaman paylaştığın o çizimlerinde ya da kendi yazdığın hikayelerde?

Bu ikisi bambaşka şeylermiş gibi geliyor kulağa ama ikisi de ortak bir kaynaktan doğuyor, sorular sormaktan. Bu nedenle benim için veri analistliği de bütün ilgilerimle aynı tarafta diyebilirim. Merak etmek, metodları uygulamak, farklı disiplinlerden beslenmek ve devamlılık… Bunlar veri analizi için de geçerli, yazıp çizme için de.

Bir şekilde bu merak ve tutku içimde hep vardı. Ayrıca yine şanslıyım ki çevremde farklı ilgi alanlarına yönelmiş, beni de besleyen birçok insan yer alıyor. Sanırım bunlar sahip olduğum en önemli itici güçler. Ben de ilgimi çeken bir şey olduğunda onu anlamak için gerçekten çaba gösteriyorum ve hatta biraz anladıkça imrenip teşebbüs ediyorum. Nazım Hikmet’in güzel bir dizesi var: “Ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum”. İşte tam olarak bu oluyor bana da. Bir kitabı okurken ben olsam nasıl yazardım diye düşünüyorum. Sonra da cüret edip, öykü veya çizgi roman yazmaya kalkışıyorum. Açıkçası sonuca varamamayı bile başarı olarak görüyorum böyle teşebbüslerde. En azından işlerin ne kadar meşakkatli olduğunu görünce hem eserleri daha iyi anlıyorsunuz, hem de yaratıcılara olan saygınız birkaç kat daha artıyor.

İlham konusunda ise klişe olacak ama - ki klişeler anonim verilerin sonucu oluşur- etrafa böyle bakmaya başlayınca, ilham her yerde kendini gösteriyor. Mesele sadece biraz sakin durup, o konunun üzerine düşünmek; ele kağıt kalem alıp yazmak, çizmek. Ben aklıma gelenleri veya rastladıklarımı not etmeyi kesinlikle ihmal etmiyorum. Bu şekilde biriktiğim ciddi bir fikir/konsept/metafor arşivim var. Zaman zaman geri dönüp lego gibi onlarla oynuyorum. Aslında ilham denilen şey sanırım bu, bir şeyi alıp başka bir şeylerle karıştırmak ya da ona farklı bir açıdan bakmak. Mesela somut bir bilgiyi alıp, ona duygu ekleyelim: Yıldızların görüntüsünün aslında milyarca yıl geriden gelmesi ve bizim karanlık bir gecede geçmişe bakarak gelecek için hayaller kurmamız… Kalp kıran bilimsel gerçekler. Alın size üstüne birçok kurgu oluşturulabileceğimiz bir oyun alanı.

Son zamanlarda okuduğun, dinlediğin ya da izlediğin ve seni çok etkileyen, bizimle paylaşmak istediğin neler var? Eminim zengin bir liste sunarsın bize.

Gerçekten epey var ama çok fazla şeyden bahsederek paylaşmak istediklerimin etkisini de azaltmak istemem. Yeterince tavsiyelere boğuluyoruz zaten.

Eğer bu tarz yaratıcı yolculuklara çıkmak isteyen kimseler varsa onlara Austin Kleon’un kitaplarını ve newsletterını öneririm. Anlattığı metotlardan çok faydalanıyorum. Yine bir newsletter olarak Dense Discovery her hafta merakla beklediğim bir seçki.

Son dönemde beni en çok etkileyen şeyler ise insan hikayeleri ve oluşum süreçleri. Storytel’de Teoman’ın kendi sesinden dinlediğim Fasa Fiso kitabı beni beklemediğim derecede şaşırttı. Anıları hem güldürdü hem de öğretti. Vedat Milor’un Hesap Lütfen’ine karşı ise zaten en başta beklentim çok yüksekti ve her sayfasında üstüne koydu. Bu tarz nehir söyleşi kitaplarından edinebileceğimiz tecrübe aktarımı bence herkes için büyük bir şans. Böyle insanlar karşımıza çok fazla çıkmıyor. Ayrıca Nilay Örnek’in “Nasıl Olunur” podcast serisi sanırım artık herkesin malumudur. Her bir bölüm yeni bir “hadi”.

Son sorumuz da bizimle alakalı olsun. vitruta’da en çok hangi markaları beğeniyorsun?

VEJA hayatıma çok hızlı girdi. American Vintage ise kalbimde tahtını çoktan kurmuş durumda. Bir de çantamda her daim bir Upper Paper defteri bulunuyor. Kağıt kalem her zaman en güzeli. 

Kıvanç Müçek'in çekimde kullandığı ve sizler için seçtiği ürünler için buraya tıklayabilirsiniz.