Good People of Vitruta

Mert Ziyal

Mert’le o kadar çok ortak arkadaşımız var ki bir noktada çokça görüşüp, çokça zaman geçireceğimiz en başından belliydi esasen. Bir diğer muhteşem tesadüf de ortak arkadaşlarımızın çoğunun Good People of Vitruta’da yer alması sanırım. Böyle olunca çok da zor olmadı Mert’le sözleşip bir çekim yapıp sonra da sohbet etmek. Ağustos ayının çok keyifli bir Pazartesi akşam üstü saatlerinde yaptığımız o çok keyifli sohbetimizi umarım sizler de beğeniyle okursunuz.

Mert hoş geldin Good People of Vitruta’ya! Öncelikle klasik sorumuzla başlayalım; Mert Ziyal kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?


Hoşbuldum sevgili Vitruta! Çok teşekkür ederim. 1993 senesinde İstanbul’da doğdum, üniversite için New York’a taşınana kadarki kısmını denizde ve teknelerle iç içe geçirdim. Teknelere olan bu ilgim beni endüstriyel tasarımcı olmaya itti. Lisede ressam Feza Tolgay’dan akademik resim eğitimi almam beni çok etkiledi ve sanata çekildim. Daha sonra New York, Parsons SCE de eğitimimi tamamladıktan sonra büyük hayranı olduğum Gaetano Pesce ile çalışma fırsatı yakaladım. Ve bu bana inanılmaz şeyler öğretti, belki de en önemlisi insanın her ne iş yaparsa yapsın sürekli değişimde olması gerektiği, kendini ve ürettiği seyi çok ciddiye almaması gerektiğiydi. Askerliğimin ardından İstanbul’a dönüp bir süre tekne tasarımı yaptım. Bu aralar ise yine New York’ta ve Paris’te galerilere mobilya yaptığımız çok genç bir tasarımcı ile çalışıyorum, buna ek bir yandan kendi ürünlerimi tasarlıyorum ve bir de son dönemde bebeğimiz olan Toka Matcha markası ile ilgileniyoruz ortaklarımla.

İstersen endüstriyel tasarımcı Mert’i konuşarak başlayalım.


İstanbul’a taşındıktan sonra bir süre çok sevdiğim ve hayranı olduğum Rıza Tansu ile çalıştım. Onun yanından ayrıldıktan sonra bir tasarım şirketiyle refit işleri yaptık ve daha sonra bu işten tekne tasarımı kadar zevk almadığımı fark ettim. Şu an için bir tasarımcı ile çalışmanın yanı sıra kendi deneysel tasarımlarımı da hayata geçirmeye çalışıyorum. Kendi işlerimde sadece estetik algısı ya da ergonomi normlarına bağlı kalmak beni geriyor. İnsanları konfor alanından çıkarmak ve düşünmelerini sağlamak hoşuma gidiyor, daha çok “alış ya da terk et” felsefesi ile ilerliyorum hayatta.


Tasarımlarını yaparken sana neler ilham veriyor? Nelerden besleniyorsun?


Eskiden New York’un da sağlamış olduğu kaos ortamına çok alıştım ve bundan çok besleniyordum. İstanbul’da da farklı sayılmaz, birçok değişik işle uğraşıyor olmam beni hep dinç ve meraklı tutuyor. Böylece deneysel yanım körelmiyor. Bunun yanında kendimi dengelemek için çokça spiritüel eğitim alıp meditasyon yapıyorum.


Bir de tabii bu tasarımcı kimliğinin yanında girişimci kimliğin var. Şu an oldukça başarılı giden markan, Toka Matcha nasıl hayata geçti?


Çok dillendirmeyi sevmesem de matcha benim hayatımı kurtardı! Japonya’dan getirdiğim matchalar, geçirmiş olduğum çok ağır bir motosiklet kazasından sonra beni sağlığıma çok hızlı bir şekilde kavuşturdu. Beyin kanamasından sonra ödemi atarak bana görüşümü ve hayatımı geri verdi. Bu kesinlikle bir tesadüf olamazdı.
Ben ve ortağım bu mucizeye inandık ve daha öncesinde hiç bilmediğimiz bir işe girdik ama her şey iyi gitti. Şu an markamızı Türkiye ve ABD’nin ardından çok yakında Avrupa’da satacak oluşumuz bizi çok heyecanlandırıyor.

Japon kültüründen tanıdığımız matchanın Türkiye’de üretilmesi ve bir Türk markası olarak hayata geçmesi de çok alışıldık bir hikaye değil. Onu da çok dinlemek isterim.


Matcha maalesef henüz Türkiye’de pek tanınmıyor ya da sevilmiyor. Bunun nedenini matchanın siyah çay gibi, Türk kahvesi gibi kültüre entegre olamamasına bağlıyorum. Bir başka nedeni de diyetisyenler tarafından kilo verdirici bir bitkisel olarak yaygınlaştırılması oldu ülkemizde. Yakın zamanda hemen hemen bütün üçüncü nesil kahveciler menülerine matcha koymaya başladı. Yavaş yavaş da insanlar bilinçlenmeye başladı tabii. Aslında hikayemiz çok uzun, bunu merak edenler Ece Erel ile olan röportajı okuyabilirler. Hedefimiz Japonya’dan gelen ‘’iyi matcha pahalı’’ algısını yıkmak ve herkesin tüketebileceği demokratik bir ürün haline getirmek. Tüm dünyada!


Gelelim günlük hayatındaki Mert’e. Neler yapar, neler etkiler onu ve nelerin peşindedir?


İnsanlar beni hareketli, heyecanlı olarak tanımlıyor. Ancak dışarıdan görünenin, bilinenin aksine kendi özel hayatımda çok spiritüel ve durgun bir insanım. Sabah ve akşam yıllardır değişmez bir meditasyon rutinim var. Ve son zamanlarda aldığım aktif meditasyon eğitimi ile daha da yoğunlaştı. Bu çalışmalar enerjimi çok daha verimli ve düzgün yönlendirmemi sağlıyor. Aslında uçları seviyorum diyebilirim. Değişimi seviyorum, bundan besleniyorum. Durgunken çok zen ve aktifken de çok sosyalim.

Peki seni etkileyen ve bizimle paylaşmak isteyeceğin hangi kitaplar, filmler, diziler önerirsin?


Benim ruh ikizim diyebileceğim çok sevdiğim sanatçı Chris Burden’ın belgeseli 2016 yapımı Burden’ı kesinlikle öneririm. Bunun yanı sıra Tom Sachs’in Tea Ceremony isimli kısa filmi beni çok etkilemiştir, Noguchi Müzesi’nde çekilmiş olması da cabası! Hayatıma ve stüdyo etiğime çok etkisi olmuş yine Tom Sachs’ten Ten Bullets’ı öneririm. Ayrıca Ron Fricke’nin yönettiği Samsara filmini de burada anmadan geçemeyeceğim.


Son olarak Vitruta’dan en favori 3 markanı söyleyebilir misin? :)


New York'ta kaykay hayatımdan kopamadığım canım Vans! Atölye hayatımdan Dickies ve mükemmel tulumları. Ve tabii ki Carhartt WIP!