Good People of Vitruta

Selin Tahtakılıç

Selin Tahtakılıç, Good People of Vitruta’nın yeni üyesi! Selin’le bir Cuma öğleden sonra buluşup Pera sokaklarında ve Vitruta Pera mağazasının yeni alt katında çekimler yapıp daha sonra da Comedus’a oturduk. Comedus’ta sevgili Ece Ağırtmış, Melis Güven ve Deniz Avşar’dan oluşan grubumuzla birlikte neredeyse 4 saat kadar geçirip hafta sonuna birlikte start verdik. Bu esnada da Selin’le çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik tabii ki! Keyifli okumalar! 

Selin hoş geldin Good People of Vitruta’ya! Öncelikle klasik sorumuzla başlayalım; Selin Tahtakılıç kimdir? Nasıl başladı, nasıl devam ediyor, neler yapıyor?


Hoş buldum! :) İzmirli bir illüstratörüm. Liseyi güzel sanatlar lisesinde okuduktan sonra üniversite için İstanbul’a taşındım 9 yıl kadar önce. Henüz bölümden mezun olmadan tecrübe ettiğim stajlar sayesinde hangi alana ait olmadığımı anladım. İstediğim çalışma hayatı daha sakin, özgür, bir mekana bağımlı olmadan istediğim yerden çalışabileceğim bir sistemdi. O dönem ürettiğim çalışmaları sosyal medyada veya portfolyo sitelerinde bolca paylaşarak görünürlüğümü arttırdım. Sosyal medya sayesinde çeşitli illüstrasyon projeleri alarak freelance illüstratör hayatıma başladım. Yaklaşık 5 yıldır da bu şekilde çalışmaya devam ediyorum. Çok farklı mecralarda projelerle karşılaştığım için bazen kendimi ahtapot gibi hissettiğim oluyor. Çoğunlukla birkaç projeyi aynı anda yürütmem gerekiyor. Bu durum bazen beni bunaltsa da fırsat buldukça kişisel üretimlerime de yer verip durumu dengeleyebiliyorum.

Aslında daha çok küçük yaştan illlüstrasyon dünyasına yöneleceğin açıkmış. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ile birlikte nasıl bir noktaya geldi illustratör kimliğin?


Tam olarak öyle denebilir, annemin söylediğine göre mama sandalyesinde başlamışım. Önümde resim defteriyle uzun saatler geçiren bir çocuktum. Kendi kendime bir şeyler çizerdim her zaman. Aile üyelerimin çoğu sanatla ilgilenen üreten insanlar olduğu için bu durum beni de bu yönde etkiledi. İlk olarak moda tasarımcısı olmak isterken zamanla illüstrasyona olan ilgim arttı ve yönümü değiştirdim. Hatta çocukken babaannemin eşarplarından kendime elbiseler tasarlayıp kendi kendime defile yaptığımı hatırlıyorum. Mimar Sinan’a da ilk olarak moda ve tekstil tasarımı bölümünü kazanarak başladım. İlk yıl tekstil dersleri alırken bir yandan grafik tasarım bölümüne geçi yapmak için uğraştım. Geçtim de. İki farklı disiplini görmüş olmak ve Mimar Sinan ekolünü tatmış olmak büyük şans benim için. 


Çok çeşitli alanlara da temas ediyor işlerin. Örneğin benim çok beğendiğim Gustave Flaubert’in Saf Bir Yürek isimli Can Yayınları’ndan çıkan öykü kitabının kapağı senin elinden çıktı; o tasarımı ele alacak olursak nasıl bir yolculuk o illüstrasyonu yaratmak? Bir illüstrasyon talebi geliyor ve o nasıl senin zihninden geçip illüstrasyona dönüşüyor; o süreci anlamak istiyorum açıkçası.


Birçok alanda var olup iş üretmeyi çok seviyorum. İşime olan tutkumu arttıran bir unsur aslında farklı mecralarda var olabilmek. Tek bir alana kanalize olup sadece o alanda üretmek monotonlaştırıyor gibi geliyor. Zaman zaman çocuk kitabı resimlemesi de yapıyorum, reklam filmi için çiziyorum, bazen de ambalaj için illüstrasyon tasarlıyorum. Her şey müşteriden gelen brief ile başlıyor. Her projenin kendi süreci oluyor. En son ortak noktada buluşuyoruz. Onların düşledikleri, benim dokunuşumla oluşan görseller çıkıyor ortaya. Çok fazla ticari iş ürettiğimde mutlaka kendime de iş üretme ihtiyacı hissediyorum. Briefsiz, revizesiz tüm kararları benim verdiğim. Dijitalden uzaklaştığım çalışmalar yapıp kendime nefes alacak bir ortam yaratıyorum.

Bir diğer tanıdık işin de Jön Chocolate’ta çıkıyor karşımıza; tema İstanbul. Onun hikayesi nasıl gelişti?


Jön’e katılma hikayesi benim için çok özel çünkü teklif gelmeden birkaç ay önce severek takip ettiğim ‘Le Chocolat des Français’ markasına onlarla çalışmak istediğimi anlatan bir mail atmıştım. Cevap beklediğim sırada Emirhan’dan gelen mesajla Jön’e dahil oldum ve tam hayal ettiğim bir projenin gerçekleşmesi beni gerçekten çok mutlu etti. 


Bu illüstrasyonları yaratırken sana neler ilham veriyor? Nelerden besleniyorsun en çok?


Birçok şeyden ilham alıyorum. Tek bir kaynak söylemek zor. İzlediğim bir film sahnesi, geçtiğim bir sokak, dinlediğim bir diyalog, rüyalarım, bazen yediğim yemek. :)


Günlük rutinlerin neler? Nasıl başlarsın güne?


Erken uyanmaya çalışıyorum olabildiğince. Genelde kendime evde kahvaltı hazırlamayı seviyorum. Büyük bir bowl hazırlıyorum öncelikle kendime. Sabahları güne rengarenk bir tabakla başlayınca günüm daha bir güzel geçiyor sanki. Sonrasında gün içinde hangi işleri yapacağımı planlıyorum ve kafede çalışmaya çıkıyorum. Her gün farklı bir yerde çalışabilmek işimin en sevdiğim yanlarından biri. 

Son zamanlarda okuduğun ve seni etkileyen kitaplardan, dinlediğin podcastlerden ya da izlediğin film/dizilerden bizle paylaşmak istediğin neler var?


Son zamanlarda çok fazla kitap okuyamasam da tekrar tekrar dönüp baktığım tek kitap Engin Geçtan - İnsan Olmak. :) İnsan psikolojisini ele alan ve sadece kendimiz yaşıyoruz sandığımız duyguların aslında hepimiz için ortak olduğunu gösteren yapımlar ilgimi çekiyor. En sevdiğim filmlerden biri Ruben Östlund’dan Force Majeure ve yakın zamanda izlediğim The Worst Person in the World diyebilirim. 


Son olarak Vitruta’da en sevdiğin 3 markayı öğrenmek istiyoruz.


Vitruta’nın her markasını çok seviyorum aslında üç markayla sınırlandırmak benim için çok zor. :) Ama sıralamaya sokacaksam ilk sıraya tabii ki Jön Chocolate’ı koyarım. Sonrasında Anais&Margaux ve Ventotto diyebilirim.