Good People of vitruta

Sina Ateş

Sina Ateş, çok fazla ortak arkadaşımızın olduğu, bizi pek çok Good People of vitruta etkinliğinde yalnız bırakmayan, her zaman güler yüzlü ve tüm işlerini çok beğenerek takip ettiğimiz sevgili tasarımcı ve çizer dostumuz. Her etkinlikte “Artık senin de Good People’a girme zamanın geldi!” dediğimiz fakat bir türlü programlarımızı denk getirip buluşamadığımız Sina ile Karaköy Perşembe Pazarı’nda sanatçı dostumuz –ve kendisinin de kardeşi- Beril Ateş ile paylaştığı harika atölyesinde buluştuk ve çok iyi ağırlanıp, çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Sizi bu sohbetle baş başa bırakıyoruz.

Sina hoş geldin! Aynı soruyu sorarak başlıyoruz hep, o yüzden değiştirmiyorum rutini. Seni tanımayanlara kendini nasıl anlatırsın? Sina Ateş kimdir? Nasıl başladı, neler yaptı, nasıl devam ediyor?


Aslen Ankaralı, son 10 senedir İstanbul’u iliklerine kadar hissetmiş bir tasarımcı ve çizerim. Aynı zamanda yazmayı ve araştırmayı severim. Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nü bitirdim. 3 sene Ankara’da ajanslarda çalıştıktan sonra 2014 senesinde İstanbul’da kendi ajansımı kurdum ve kreatif direktör olarak birçok firmayla çalıştım. Ancak ajans hayatının kafamdaki gibi olmayışı ve İstanbul’un kaosundan kaçmak ve biraz rahatlamak için kendimi çizime verdim.


Halbuki küçüklüğümde çizim yapardım ama bilgisayarın eve girmesiyle hayatım dijital dünyaya kaydı. 5 sene boyunca ajans hayatımın yanında çizim de yürürken 2019 senesinde sanatsal bir kariyer yapmak adına ajanstan ayrılma kararı aldım. İlk solo sergim ‘Kaos İçinde Rahatlık’ı Ankara’da 2019’da açtım. Daha çok dotwork/stippling tarzında meşakkat gerektirken bir teknikle çalışıyordum.


2020’ye yeni umutlarla girerken pandeminin patlak vermesi ve hayatın genel anlamda durması ile sosyal medyaya içerik üretmeye başladım. Söyleyeceklerimi günün sıcağında söylemek için vektörel bir tarza geçtim. Gündem ve genel düzen hakkında tatlı sert serzenişli içeriklerle devam ediyorum. Markalarla işbirlikleri yapıyorum. Bunun dışında yine freelance grafik tasarım işlerim de devam ediyor. 2024 için ise beklentim büyük, umarım yine küresel taşlar ayağımıza takılmadan istediklerimi başarabilirim.

Bu muhteşem ofisinizin, atölyenizin hikayesini de anlatmak ister misin?


Atölyem aslında benim ajansımdı. 2016 senesinde geçtik buraya. Eski Anadol arabalarının sac malzemesinin çıktığı depoymuş, ne kadar doğrudur bilemiyorum. İlk geldiğimde mezbele haldeydi. Baştan aşağı değiştirdik. 2019 senesinde ise kardeşim Beril ile atölye haline getirdik. Tabi pandemi dönemi araya girince istediğimiz hareketliliği yeni yeni kazanıyoruz. Bu alanda artık daha çok sergi, workshop ve konuşmaların olacağını söyleyebilirim.


Adem’in hikayesi de tam da bu masada ortaya çıktı diyebilir miyiz?


Aslında Adem önceden çizdiğim bir karakterdi fakat ismi yoktu. Pandemi dönemi benim hayatım açısından bir dönüm noktası oldu. Ajansı bırakmıştım ve finansal anlamda zorlanmaya başlamıştım. Ayrıca bu yasakların olduğu süreç beni psikolojik anlamda çok yormuştu. Bir şeyler söylemek adına aklımda kurgular yaparken Adem çıkageldi. Saf ve şaşkın haliyle, iyi niyeti ve cesaretiyle karşılaştığı her badirenin içinden hakkıyla çıkan, içimizdeki karanlığı bir nebze olsun komiklikle aydınlatabilen Adem… Onunla hayatın akışındaki olaylara çok daha keyifli bakabiliyorum zira bu bir yolculuk ve zor anları da olacak. Benim için umudun anlamı kendisi. 

Peki senin işlerini neler tetikliyor daha çok? Artık toplumu ilgilendiren konulardaki duruşunu senin işlerini paylaşarak gösteren büyük bir kitle de oluştu çünkü; tadında eleştiri çizgisini nasıl oturtuyorsun işlerinde?


Aslında aklımda anlatmak istediğim çok daha farklı şeyler var ancak Türkiye’nin gündemi hepimizin malumu. Bazen komik şeyler oluyor, bazen trajikomik, bazen de ciddi anlamda acı verici. Deprem zamanı mesela cidden hepimiz için çok zor bir süreçti, bu noktada daha bilgisel anlamda işi ciddiye alan ve düşündürtmek istediğim içerikler ürettim. Seçim başına kadar da bir şekilde elimden geldiğince karınca kararınca bir ses olmaya çalıştım. Şimdilerde ise trajikomik olaylar üzerine içerikler üretiyorum. Daha çok durum eleştirisi yapıyorum. Biraz vitesi düşürdüm diyebiliriz zira kendi işlerime odaklandım. Hayat sosyal medya değil.


Kafa Dergisi’nde de varsın yaklaşık bir senedir. Kafa nasıl gidiyor, nasıl bir iletişiminiz var bizim de çok sevdiğimiz o muhteşem ekiple?


Kafa Dergisi açıkçası çok keyifli gidiyor. Benim ilk dergi deneyimim oldu. Tam bir sene olmuş başlayalı ve nasıl geçtiğini anlamadım. Başlarda biraz zorlandım ancak şimdi daha planlı ve programlı ilerliyorum. İlgimi çeken konuları yazıyorum, bazen de gündem üzerine… Candaş ve Ayça başta olmak üzere tüm Kafa ailesine buradan selam olsun. Şahane ekip şahane işleri beraberinde getiriyor. 

Yakında bir sergin olacağından bahsetmiştin, bizimle paylaşmak ister misin haberleri?


Evet, şu sıralar ona odaklanmış durumdayım. Nisan sonu veya Mayıs başına doğru atölyemizde açacağım bir sergi olacak. Eski işlerimin yanı sıra Adem’in yeni işlerinin de bulunduğu, dijital işlerimle beraber eski defterlerimi de inceleyebileceğiniz bir sergi tasarlıyorum. Umarım yetiştirebilirim. :)


Ben Beyoğlu’ndaki bu muhteşem binaya takılı kaldım biraz, o yüzden buradan da birkaç öneri almak isterim. Tam Karaköy’de Perşembe Pazarı’ndayız; tarihi olarak da inanılmaz bir yeri vari buranın İstanbul için. Burada üretmek nasıl bir his? Büyük tatmini olsa gerek, sayısız sanatçının gelip geçtiği bu semtte bugün üreten tarafta olmanın.


Evet, Karaköy Osmanlı’dan beri ticaretin kalbi olmuş bir bölge. Bizim bu Perşembe Pazarı bölgesi halen öyle. Civatacılar, kargocular, hırdavatçılar, ajanslar, sanatçılar hepsi bir arada… Aşırı hareketli ve sesli… Hafta içi kaosu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Tabii bu da bizim için hareket etmek ve daha çok üretmek anlamına geliyor. Keşmekeşi başta sevmiyordum ama artık keşmekeş benim. :) 

Gün içinde ya da iş çıkışı en çok nerelere gidiyorsunuz peki bu civarda? Çok fazla opsiyon var ama mahalleli olarak nereleri tercih ettiğini merak ettim.


Öğle vaktinde zaman bulursak Mahkeme Lokantası’na gidiyoruz. Onun dışında Can Balık, Dönerci Şahin Usta, Ozzies.

Akşam ise, özellikle yaz akşamları işleri erken bitirdikten sonra güzel yemekleriyle iki tek attığım Asmalı Cavit’i tek geçerim. Aile gibi olduk.


Son olarak bize vitruta’da en sevdiğin üç markayı söylemek ister misin?


Carthartt WIP, Dickies ve New Balance.


Sina Ateş'in çekimde kullandığı ve seçtiği ürünler için buraya tıklayabilirsiniz.