Rapor, bu yeni kavramın yarattığı aynılık hissinin temel nedenlerinden birinin de, insan dokunuşundan ve hikayelerinden uzak oluşu olduğunun altını çiziyor. Forbes'un en değerli 100 markasının 50'si üzerinde yapılan araştırma, şirketlerin %68'inin daha iyi bir gelecek yaratmaktan bahsettiğini ancak çok azının bunun gerçekten neye benzediğini tanımladığı söylüyor.
Özellikle pandeminin pembe gözlüklerimizi çıkarmasıyla beraber yaygınlaşan eleştirel bakış açısı olumsuz çerçeveli mesajları çoğaltsa da, olumlu iletişimlerin insanları sürdürülebilirlik konularıyla ilgilenmeye daha çok motive edebileceğine dair kanıtlar da var. Kısaca, doğru dengeyi bulmak hayati önem taşıyor. Radley Yeldar’ın etkili iletişim yürütmek isteyen markalar için ilk önerisi ise klişelerden kurtulup kendi kimliklerine uygun olan sesi bulmaları ve mükemmeliyetçilikten uzaklaşarak olabildiğince şeffaf olmaları.
İklim krizi kadar kompleks bir konu tabii ki yalnızca bireysel aksiyonlar ile çözülebilecek veya tek bir sektörün sorumluluğunda olan bir mesele değil. Ama eğer davranışlarımız, alışkanlıklarımız veya iş modellerimiz dünyamız üzerinde negatif etkiye sahipse, bunların aynı zamanda birer iyileştirici güç olarak da kullanılabileceğine inanıyoruz. Bu gücü toplamanın en önemli yollarından birisi ise doğru iletişim yöntemleriyle kolektif çabayı arttırmak. Peki sizce, kreatif dünya kendini yeniden kalibre ederek aksiyon ve iletişim arasındaki dilemmayı çözebilecek mi?