Good People of Vitruta

Ece Karaaslan Ünver

Ece Karaaslan Ünver, Good People of Vitruta’nın yeni üyesi! Ece’yle Pera’da buluşup, ortak arkadaşlarımızı da devat edip, çok güzel bir Cuma akşamı geçirdik Beyoğlu’nda. Arkadaşlarımız gelmeden önce de sokaklarda gezip, fotoğraflar çekip, Pera’nın sakin saatlerinde çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!

Ece hoşgeldin Good People of Vitruta'ya! Önce en zor soruyla başlayalım. :) Ece Karaaslan Ünver kimdir? Neler yaptı, nasıl başladı, nasıl gidiyor?


Bu soruyu 3-4 yıl önce yanıtlasaydım eğer, kendimi teknoloji ve dijital ödeme sistemleri alanında uzman bir yönetici ve yoga eğitmeni olarak tanımlardım. Bugün ise şu şekilde ifade etmek beni daha iyi tanımlıyor: “Gerçek benliğimi araştıran, içinde yaşadığımız dünyamızı daha iyi bir yer yapabilmek için kendimi daha iyi bir versiyonuma taşımanın yolculuğunda olan ve insan olmayı deneyimleyen bir kimseyim.” 


Bahsettiğim bu değişim daha fit bir beden için gittiğim spor salonunda herkesin bildiği tanımla “yoga” dersine girmemle başladı. Odaklanma ve denge çalışmaları, nefes farkındalığıyla yapılan beden hareketleri sayesinde kendimi ve dünyayı algılayış biçimim açık bir şekilde değişti. Değiştikçe daha çok üzerine gittim. Tantra bilgeliği ve Reiki çıktı karşıma.


İnişleri daha metanetli karşıladıkça, karanlıklara cesaretle bakabilmeyi öğrendikçe yaşam hediye ve fırsatlarını daha görünür halde sunmaya başladı.

Kendini aramak kolay bir yol değil, zorlukları çok. Özellikle benim gibi duygusal biri için. Düşe kalka yürüyorum yaşam yolculuğunu. Şu an, olduğum yerden daha önce hiç olmadığım kadar mutlu ve tatminim. Aslında olduğum yer diye bir şey de yok. Yoldayım. Yolda olmayı ve deneyimlerimi paylaşmayı seviyorum.


Bu arada hala finansal teknolojiler dünyasında çalışıyorum, bir yandan da tematik yoga dersleri veriyorum ve meditasyon eğitmenlik eğitimi alıyorum.

Kurumsal hayatın bu telaşında yoganın yeri senin için apayrı diye düşünüyorum, ne dersin?


Çocukken ablamı izlerdim, bugün ofise gittiğinde ne giymiş diye. Kendimi o kıyafetlerin içerisinde başarılı bir iş kadını olarak hayal ederdim. Ve öyle de oldu. :) Bankada başladım çalışma hayatıma. (Annem ve babam da bankacıydı) Her zaman kendi ve iş arkadaşlarımın iş yaşamını eğlenceli hale getirmeye önem verdim. Duygusal zekam ve mükemmelliyetçi yaklaşımım sayesinde hızlıca yükseldim. Fakat bu başarı odaklılık, kendimden beklentilerim ve başkalarının benden beklediklerini en mükemmel seviyede sunma çabası yanında stresi de getirdi. Farkındalıklı stres gelişim için gereklidir ancak benim kendime yarattığım stresin boyutu bedenimde kasılma ve kitlenmelere yol açar hale gelmişti. Yataktan kalkamaz olduğumda anladım ki bir şeyler yanlış gidiyor ve benim o yanlış gidenle bir an önce ilgilenmem gerekiyor.


Her şeyi doğru ve mükemmel yapmaya alışan biri için “yeteri kadar” yapabilmeyi pratik etmek inan kolay değil. Anladım ki yoganın hayatıma girişi de bir tesadüf değil. Aşırı mükemmelliyetçilik ve benzeri bir çok enerji tüketen davranış kalıbını önce kendim görmem için çıkmış karşıma. O zaman derinleşmeye hazır olduğumu anladım; iş yoğunluğu ve eğitmenlik eğitimini bir arada yürütemem inanışını yıkabildim.


Ve evet, kurumsal hayatın telaşında yoganın ve benzer pratiklerin yeri apayrı. Benim için bir denge unsuru oldu. Dengeye daha çok yaklaştıkça bu sefer öğrendiklerimi aktarabilmeye başladım. Aktardıkça daha çok alan açılıyor. Meğer vakit bulamamalar birer öğrenilmiş çaresizlikmiş. Şu anda bir teknoloji firmasında daha büyük sorumluluklarla çalışıyorum, daha yoğunum belki, ancak bir yandan 280 saat meditasyon eğitimi sürecindeyim. Özellikle meditasyon; çalışan ya da çalışmayan fark etmez, her insan için ‘düşünme’ bağımlılığından uyandıran bir olmazsa olmaz. 

Yogaya ilgi duyan kişilere ne izlemesini, okumasını ya da dinlemesini önerirsin?


Yogayı geniş anlamında kullanırsak, yani beden, zihin, duygu bütünlüğü olarak; önereceğim ilk kitap Eckhart Tolle’ün Şimdi’nin Gücü olur. Bu yıl Serdar Prem ile 3. kez okuyorum kitabı. İnsan değiştikçe algı ve anlayışı da değişiyor. Bambaşka şeylerin altını çiziyorum bu seferinde.


Diğer kitaplar; Kurtlarla Koşan Kadınlar, Varoluş Süreci, Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı ve Dört Anlaşma.


Filmler; Frequencies, Be Here Now, Samadhi Movie ve Peaceful Warrior.


Podcast ve Youtube üzerinden Serdar Prem, Zeynep Aksoy, Sema Demirkan, Berrak Yurdakul gibi çok değerli uzmanların Yoga, Tantra, Mindfulness, meditasyon hakkında içeriklerini tavsiye ediyorum.

Vitruta'nın en önde gelen özelliklerinden biri İskandinav çizgisi ve bünyesindeki İsveçli markaların sayısı. Sen de İsveç'i, Stockholm'ü çok seven birisin, nasıl anlatırsın o kültürü bize? Neler yapıyorsun Stockholm'e gittiğinde?


Lisede öğrendiğim Montesquieu’nün İklim Teorisini anladığım ülke İsveç oldu sanırım. :) Soğuk ülkelerde doğmuş ve büyümüş insanlar daha soğuk yapıda ve bireyselliklerine düşkün oluyorlar. Kaynaşması Akdeniz insanına göre daha uzun vakit alıyor. Hava ortalamada soğuk ve karanlık olduğundan onlar güneşi görür görmez deniz kenarına koşuyorlar mayolarıyla.


İnsana, insan haklarına, eşitlik ve sürdürülebilirliğe çok önem veriyorlar ve sağlıklı yaşama. Ayrıca farklı cinsel yönelimlere en insancıl şekilde yaklaşan ülkelerden biri. Yaşlı bir toplum olduğu için devlet çocuk başına aileye yardım yapıyor. Doğum sonrası anne ve babanın eşit izni oluyor, toplamda 12 aya yakın izin süresini anne ve baba aralarında paylaşabiliyorlar. Devlet vatandaştan aldığı %60a yakın vergiyle sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçları bedavaya sunuyor. Hayatları basitlik üzerine kurulu diyebilirim. Evler basit renklerde az eşya ile döşenmiş hep.


Yaz ve güneş aşığı olan ben, Stockholm’ün kışına bile aşığım diyebilirim. Yazı ayrı, kışı ayrı güzel. Kışın hava öğlen 2’de kararsa da yaşam kolaylığı (pahalılığı hariç) ve kültürü içine alıyor sizi. Belki 15 defa gitmişimdir, bir kez bile sıkılmadım. Evin bahçesine geyik giren bir şehirde sıkılmak pek mümkün değil sanırım. :)


Her gittiğimde mutlaka Fotografiska müzesine gidiyorum. Södermalm’in ara sokaklarında yürüyorum, ikinci el dükkanlarına giriyorum. Dekorasyon konusunda çok iyiler, her gördüğüm mağazayı geziyorum. Kafede oturup insanların giyim tarzlarını izliyorum. Cidden çok iyiler.  Şehirde asla kaybolmuyorsunuz, adım başı metro durağı var. İşten çıkıp barda içkilerini içip öyle dönüyorlar evlerine. Akşamları ise evde yemek yiyip içip sonra gece dışarı çıkıyorlar. Değişikler, seviyorum.


Son olarak Vitruta'da en beğendiğin 5 markayı öğrenebilir miyiz senden?


Kånken tabi ki! :) İsveç’te asla doğru telaffuz edemediğim için ulaşması benim için çok zor olan marka. Rains, Reebok seviyorum. Ayrıca genç tasarımcıları da destekliyor Vitruta: Lar Studio ve Mah-Roc diğer sevdiğim markalar.


Ve 5 istedin ama 6. bir marka daha ekleyebiliriz bu haberi aldığım için: Jön Chocolate!